MESEM'ler ve çocuk işçi ölümlerine ilişkin bugün (15 Şubat 2024) MMO İstanbul Şubesi'nde düzenlediğimiz basın toplantısında, Genel Başkanımız Özkan Atar’ın açıklaması:
Arda Tonbul, henüz 14 yaşındaydı. İstanbul Esenyurt’taki Alkop Sanayi Sitesi’nin içerisinde bulunan Alkop Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) birinci sınıf öğrencisiydi. Yaşıtları haftada beş gün okula giderken o, bir gün okula gidiyordu. Haftada dört gün ise staj adı altında Hadımköy’deki Özkanlar Metal Demir Çelik Endüstrisi AŞ’ye ait metal fabrikasında çalıştırılıyordu.Arda, 9 Ocak 2024 günü yine fabrikadaydı. Yasaya göre yanında mutlaka bir usta öğreticinin bulunması gerekirken sac büküm makinesinin başında yalnız bırakılan Arda’nın başı makineye sıkıştı. 16 dakika boyunca kimsenin görmediği Arda, kaldırıldığı hastanede bir hafta süren yaşam mücadelesinin ardından 15 Ocak’ta hayatını kaybetti. Memleketi Giresun’da, henüz yedi aylıkken yitirdiği annesinin yanına defnedildi.
Arda, ne yazık ki iş cinayeti sonucu hayatını kaybeden ne ilk ne de son MESEM öğrencisiydi. Yalnızca son altı ayda staj adı altında çocuk işçiliğine, çocuk emeği sömürüsüne yasal kılıf hazırlayan MESEM uygulaması nedeniyle yaşları 14 ile 17 arasında değişen 8 çocuk yaşamını yitirdi.
Arda’nın ölümünden yalnızca bir hafta sonra Kütahya’da 15 yaşındaki MESEM öğrencisi Erol Can Yavuz, çalıştırıldığı mobilya atölyesinde sunta bloklarının üzerine devrilmesi sonucu can verdi. Bu ayın başında ise Kilis’te 17 yaşındaki Murat Can Eryılmaz, MESEM kapsamında çalıştırıldığı 13 katlı inşaatın sekizinci katından düşmesi nedeniyle 72 gündür yoğun bakımda sürdürdüğü yaşam savaşını kaybetti.
Peş peşe gelen bu çocuk ölümleri nedeniyle gözler MESEM uygulamasına çevrildi.
MESEM: Çocuk işçiliğine yasal kılıf
Mesleki eğitim, bireyleri toplumsal yaşam için gerekli mesleklere dair fiziksel ve zihinsel bilgi ve becerilerle donatan, ekonomik ve sosyal anlamda hayata hazırlayan bir süreçtir. Ancak bu alanda sermayenin talep ve ihtiyacı doğrultusunda benimsenen neoliberal politikalar ve yapılan düzenlemeler, bu tanımın aksine, öğrencilerin ucuz işgücü haline getirildiği, sömürüye dayalı bir gerçeği ortaya koyuyor.
“Mesleki eğitim” adı altında öğrencilerin ucuz işgücü olarak kullanılması, 2016 ve 2021 yıllarında yapılan iki yasa değişikliği ile ciddi biçimde arttı. Bu yasal düzenlemelerle mesleki eğitimin en önemli sacayağını oluşturan meslek liselerindeki öğrencilerin fiilen okuldan ayrılarak çocuk işçi olarak çalışmasının önü açıldı.
6764 sayılı Kanun ile Milli Eğitim Temel Kanunu ve Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan, Resmi Gazete’de 9 Aralık 2016’da yayımlanan değişiklikle çıraklık eğitimi, örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alındı. Çıraklık eğitiminin MEB’e bağlı MESEM’lerde verilmesine karar verildi ve MESEM’ler, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlandı. Yasa değişikliğiyle ayrıca, staja tabi tutulan meslek lisesi öğrencileri, yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık yönünden sigortalı sayılmaya başlandı.
Resmi Gazete’de 25 Aralık 2021’de yayımlanan 7346 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ise MESEM’lere yönelik talebin patlamasına yol açtı. Yasa doğrultusunda tüm meslek liseleri bünyesinde MESEM açıldı. MESEM kapsamında staj yapacak 9, 10 ve 11’inci sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12’nci sınıftaki kalfalara ise asgari ücretin en az yarısı kadar ödeme yapılması kararlaştırıldı. Bu ücretler, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Böylece işverenler, hiçbir maddi külfeti olmadan, kamu kaynaklarını kullanarak stajyer öğrencileri çalıştırıyor.
Ödemelerin devlet desteğiyle yapılması ve çocukların bir iş sahibi olacağı algısı ile işverenler ve aileler için cazip hale getirilen MESEM uygulaması kapsamında fabrikalarda çalıştırılan çocuk sayısı hızla artıyor. Bugün 81 ildeki sanayi bölgelerinin tamamında MESEM açılmış durumda. Ülke genelinde MESEM programına kayıtlı yaklaşık 1,5 milyon öğrenci bulunuyor.
MESEM’e kayıtlı öğrencilerin 300 bine yakını 18 yaşın altında. Bu öğrenciler, denetim ve takipten yoksun şekilde, çocuklar için uygun olmayan koşullarda çalıştırılıyor. İş Kanunu’nun 71’inci maddesine göre 15 yaşından küçük çocukların ağır işlerde çalışması yasak. Ancak yaşı 14’e kadar inen bu çocuklar, çırak ya da stajyer adı verilerek, metal fabrikaları gibi tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde bile bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişimleri tamamlanmadan çalışmak zorunda bırakılıyor.
Dolayısıyla mevcut uygulama, bu haliyle hem mevzuata hem de Türkiye’nin tam 30 yıl önce onayladığı BM Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi ile 1998’de onayladığı 138 sayılı ILO Asgari Yaş Sözleşmesi’ne aykırı. Mesleki eğitim adı altında uluslararası standartlara uygun olmayan bir çocuk çalıştırma biçimi norm haline getiriliyor.
MESEM öğrencilerinin çalışma koşulları
MEB’e bağlı eğitim kurumları aracılığıyla işçi olarak sermayeye pazarlanan çocuklar, daha birinci sınıftan itibaren okullarından koparılarak sanayiye sokuluyor. Sistem, çocukların haftanın 4 gününü fabrikada, 1 gününü okulda geçireceği şekilde kurgulanmış. Ancak alandan gelen bilgiler, çocukların çok daha fazla süreyle çalıştırıldığına işaret ediyor. Yasaya aykırı şekilde gece geç saatlere kadar çalıştırılan, hafta sonları da işe çağrılan çocuklar var. Okullarda eğitime ara verildiği dönemlerde örgün eğitimdeki çocuklar tatil yaparken, bu çocuklar fabrikada işçilik yapmaya devam ediyor. Bu durum, işte çok yorulan, eğitimden fikren uzaklaşan çocukların okulla bağlantısının tamamen kopmasına yol açıyor.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da çocukların fabrika ortamında bulunması, tehlikeli koşullarda çalıştırılması, tıpkı Arda gibi makinenin olduğu yerde tek başına bırakılması, daha vücut gelişimini tamamlamamış çocuklara erişkinlere yönelik kişisel koruyucu donanım verilmesi ya da hiç verilmemesi, hijyen kurallarına uyulmaması, ısınma ve havalandırmanın yeterince olmaması gibi ihmaller, çocukları büyük tehlikelerle yüz yüze getiriyor.
Bunun yanında “usta öğretici belgesi” alımının çok kolaylaştırılması ve ustalara yeterli pedagojik eğitimin verilmemesi, çocukları riske atan bir diğer etken. İşletme sayısının çokluğu, öğretmen eksikliği ve zamansızlık gibi nedenlerle çocukların mesleki gelişimi ve esenlik durumu koordinatör öğretmenlerce de takip edilemiyor. Birçok yerde yalnızca çocuğun devam-devamsızlık durumuna bakılabiliyor. Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı başta olmak üzere kamu kurumlarının sorumluluğunda olan denetimlerin de son derece yetersiz oluşu, sorunu daha da büyütüyor.
MESEM uygulamasıyla kâğıt üzerinde stajyer ama uygulamada işçi olan öğrencilerin ücret ve sosyal hakları da gasbediliyor. Öğrencilerin ücretlerinin İŞKUR tarafından ödenmesi, işverenlerin uygulamayı suiistimal etmesine neden oluyor. Birçok işveren yeni işçi alarak en az asgari ücret ödemek ve diğer işçilik maliyetlerini karşılamak yerine, MESEM kapsamında çocukları işçileştirerek masraflarını sıfırlıyor.
Çıraklık eğitimi üç yıl, kalfalık eğitimi bir yıl sürüyor. Üç yıl çıraklık eğitimi alan çocukların hiçbir sosyal hakkı yok. Hayatlarına mal olan koşullarda çalıştırılan çocukların staj ve çıraklıkta geçirdiği süreler, emeklilik prim gün sayılarının hesabında ve sigortalılık sürelerinin başlangıcında da kabul edilmiyor.
Eğitime değil, işverenlere yatırım
MESEM programlarında hangi işlerin hangi yaşlara uygun olduğu konusunda herhangi bir standart bulunmuyor. Bu belirsizlik nedeniyle öğrenciler ya yaşlarına hiç uygun olmayan ağır işlerde ya da ayak işlerinde çalıştırılabiliyor. Bu sebeple mesleki bilgi ve beceri edinemiyorlar. Çok erken yaşta örgün eğitimden koparılan çocuklar hem fabrikalarda hem de okullarda uyum problemi yaşıyorlar.
MESEM uygulamasında öğrencilere sağlanan maddi destek nedeniyle Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerindeki öğrenci sayılarında azalmalar yaşanıyor. Bu yüzden meslek liselerine eğitim verilen bazı bölümler kapatılıyor.
MESEM ile birlikte mesleki ve teknik liseler çocuk işçi bulma kurumuna dönmüş durumda. Bu uygulamayla meslek liselerinin altı boşaltılıyor; çocukların okullarında, atölyelerinde görmeleri gereken pratik eğitimler tamamen ortadan kaldırılıyor. Çocuklar doğrudan fabrikalara ucuz işçi olarak gönderiliyor.
İşverenler için kârlı olan bu durum, ülkede yaşanan ekonomik kriz, derin yoksullaşma, yüksek işsizlik oranları, özellikle de genç işsizliği oranları ile birlikte düşünüldüğünde, MESEM projesine aileler ve öğrencilerden gelen talebin neden yüksek olduğunu anlamak zor değil. Ancak bu proje ve projenin uygulanma biçimi, çocukların sağlıklarına hatta hayatlarına mal oluyor. Normal koşullarda fabrikalardan içeri adım bile atamaması gereken ufacık çocuklar bizzat devlet eliyle, kamu kaynaklarıyla fabrikalara sokuluyor ve çocuk işçiliği, çocuk emeği sömürüsü meşrulaştırılıyor. Mesleki eğitim vermesi gereken okullar, çocuk emeğinin ticaretini yapan kurumlar haline dönüştürülüyor.
Sonuç olarak;
- MESEM projesinden derhal vazgeçilmelidir. Kamu kaynakları sermayenin çıkarı doğrultusunda çocuk işçiliğine yasal kılıf sağlayan MESEM’ler için değil, gerçek ve nitelikli bir mesleki eğitim için meslek liselerinin güçlendirilmesi amacıyla kullanılmalıdır.
- Staj yapacak öğrenciler için yaş sınırı getirilmelidir. Staj alanları çocukların fiziksel, ruhsal ve akademik gelişimleri için uygun olmalı, sistematik olarak denetimi ve takibi yapılmalıdır. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çocuğun üstün yararı gözetilerek ek önlemler alınmalı, koruyucu düzenlemeler yapılmalıdır.
- Meslek liseleri bünyesindeki okul atölyelerine, işliklere yatırım yapılmalı; çocuklar ilk pratik eğitimlerini bu atölye ve işliklerde yapmalıdır. Öğrenciler temel mesleki dersleriyle altyapıları oluştuktan sonra, son sınıfta, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin eksiksiz alındığı, denetim ve takibin sağlandığı koşullarda sınırlı sürelerle fabrika ortamına sokulmalıdır.
- Öğrencilerin staj yapacağı işyerlerinin seçimi için kriterler net şekilde belirlenmeli, bu kriterleri yerine getirmeyen işyerlerine öğrenci gönderilmemelidir. İşletmelere kurallara uymamaları ve yasa dışı işlem yapmaları durumunda etkin yaptırımlar uygulanmalıdır. Stajyer öğrencilere uygun kişisel koruyucu donanım sağlanmalıdır.
- Usta öğreticilik belgesi alma koşulları zorlaştırılmalı, usta öğreticiler yüz yüze ve uygulamalı pedagojik eğitimden geçirilmelidir.
- 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin yerine getirilen ve 2012 yılında yasalaşan 4+4+4 eğitim sistemi, çocuk işçiliğini besleyen bir sistemdir. Bu nedenle kademeli eğitimden vazgeçilmeli, yeniden 12 yıllık zorunlu temel eğitime dönülmelidir.
- Çocuk işçiliği yoksulluğun bir sonucudur. Yoksullukla mücadele kapsamında gerekli sosyal politikalar hayata geçirilmelidir. Çocuk işçiliğine ve çocukların örgün eğitimden koparılma riskine karşı meslek lisesi öğrencilere ve ailelerine ekonomik destek sağlanmalıdır.
GÜNCEL
Ankara Büyük İşçi Buluşması'nda bir kez daha "Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet!" talebimizi yükselttik, haklarımızın gasbına yönelik girişimlere asla izin vermeyeceğimizi vurguladık.
Konfederasyonumuz DİSK’in “Artık Yeter! Geçinemiyoruz!” sloganıyla düzenlediği Büyük İşçi Buluşmalarının dördüncüsü, dün yurdun dört bir yanından gelen işçilerin katılımıyla Ankara’da gerçekleştirildi.
Ankara Anıtpark'ta yapılan mitinge, DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve sendikamızın Genel Başkanı Özkan Atar, Genel Eğitim Sekreterimiz Özcan Atmaca, tüm şubelerimizden yöneticilerimiz, temsilcilerimiz ve aralarında Mersen grevcilerinin de olduğu yüzlerce üyemizle katıldık. Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi’nde toplanarak miting alanına mücadele sloganlarımız eşliğinde coşkuyla yürüdük. “Gelirde, vergide, ülkede adalet”, “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “Hak hukuk adalet işçilerle gelecek”, “İnadına sendika inadına DİSK”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, bu sloganlar arasındaydı.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, mitingde yaptığı konuşmada, “Yaşadığımız bu kara tablonun nedeni, ülkeyi 22 yıldır yöneten AKP’dir. Ülkede kriz var ama kriz bizim için var. TÜİK enflasyonuna inanan var mı? Çarşıda, pazarda enflasyonun düştüğünü gören var mı? ” dedi.
Ülkemizdeki enflasyonun nedeninin ücret artışları değil, şirketlerin aşırı kârları olduğunu vurgulayan Çerkezoğlu, “Biz vergimizi verirken milyonlarca lira kâr eden ama vergilerini sıfırladığınız şirketler, bankalardır enflasyonun nedeni! Biz vergide adalet istiyoruz! Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınsın. Çekin elinizi maaşımızdan, soframızdan! Vergide adalet için hazırladığımız yasa teklifinin Meclis’te yasalaşmasını istiyoruz!” diye konuştu.
Orta Vadeli Program’da (OVP) yer alan, haklarımızı tehdit eden emek düşmanı hedeflere de değinen Çerkezoğlu, “OVP’de kullan-at işçiliği var. Tamamlayıcı emeklilik sistemi (TES) adı altında işçi sınıfının 90 yıllık kazanımına, yani kıdem tazminatına çökme planı var. Haklarımızın, kıdem tazminatı hakkımızın gasbedilmesine asla izin vermeyeceğiz! İnsanca yaşamak istiyoruz!” ifadelerini kullandı.
Metal işçileri olarak sınıf kardeşlerimizle omuz omuza taleplerimizi haykırdığımız, haklarımıza göz dikenleri bir kez daha uyardığımız miting, halaylarla sona erdi. Gelirde, vergide, ülkede adalet mücadelemiz büyüyerek devam edecek. Bu ülkeye hak hukuk adalet biz işçilerle gelecek!
Fotoğraf ve videolar için bakınız:
https://www.facebook.com/BirlesikMetal/videos/3999748043578656
https://www.facebook.com/BirlesikMetal/videos/889174133137717
https://www.facebook.com/photo/?fbid=1023511416483030&set=pcb.1023512616482910
Yetki sistemini düzenleyen kanun hükümleri değişmeli!
Anayasa Mahkemesi (AYM), sendikamızın yapmış olduğu üç başvuruda, yetki tespitine itiraz davaları nedeniyle “sendika hakkının ihlal edildiğine” karar verdi.
Sendikamız; Salko Bisiklet, Nuhtel Makina ve Günsan Elektrik işyerlerine ilişkin yapılan yetki tespitine karşı işverenler tarafından açılan itiraz davalarının uzun yıllar sürmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvuruda bulunmuştu. Anayasa Mahkemesi uzun süren yargılama süreçleri nedeniyle “sendika hakkının ihlal edildiğine” hükmetti.
AYM bu kararıyla Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine, sendikamıza da net 70.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Sendikamızın örgütlendiği birçok işyerinde yetki tespitlerine işverenler tarafından itiraz edilmekte, bu itirazlar neticesinde birçok işyerinde üyelerimiz ya toplu sözleşme hakkına çok geç kavuşmakta ya da birçok örnekte yaşadığımız gibi, sendikalı ve toplu sözleşmeli çalışma hakkına hiç erişememektedir.
Sendikamız da yargılama sürecinin uzunluğu nedeniyle üyelerinin sendika ve toplu sözleşme hakkının ihlal edildiğine yönelik olarak 2016 yılında örgütlendiğimiz Nuhtel Makina San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Günsan Elektrik Malzemeleri San. Ve Tic. A.Ş. ile 2017 yılında örgütlendiğimiz Salko Bisiklet San. ve Tic. Ltd. Şti. işyerlerindeki yetki tespitine itiraz davası süreçlerine ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur.
Söz konusu davalarda yargılamalar 4-6 yıl arası sürmüş ve Salko Bisiklet ile Nuhtel Makine’de yargılama süreci boyunca işverenlerin işten çıkarma, baskı ve tehditleri ile işyeri sendikasızlaştırılmış, süreç sonunda işyerlerinde sendika üyesi işçi yok denecek kadar azalmış olduğundan davalar sendikamızın lehine sonuçlanmış olsa da toplu iş sözleşmesi imzalanamamıştır.
Görüldüğü üzere, yargılama süreçleri işverenlere işyerini sendikasızlaştırmak, sendikaya üye olan işçileri işten çıkarmak veya baskı ve tehditle üyelikten istifa ettirmek için zaman kazandırmakta, sendika uzun süren yargılama süreci sonucunda kesin yetki belgesini alsa dahi üyesi kalmadığından toplu iş sözleşmesi imzalama imkânı ortadan kalkmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, yapmış olduğumuz söz konusu 3 başvuruyu birleştirerek vermiş olduğu kararda“Eldeki başvuruda başvurucunun yetkili sendika olduğu tespit edilmesine karşın, uzun süren davalar boyunca başvurucu TİS imzalayamamış ve başvurucu sendikanın mensubu olan işçiler TİS çatısı altında toplanarak TİS’in sağladığı sendikal haklardan faydalanamamıştır” ifadelerine yer vererek, sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi ayrıca, uygulamada aynı şikâyetlere ilişkin davaların makul sürede sonuçlandırılmadığını, bu davalara ilişkin ihlal iddialarının yaygınlık arz ettiğini ve bu durumun yapısal soruna neden olduğunu belirtmiş ve TİS yapma hakkının etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayacak bir yasal sistemin bulunmadığını vurgulamıştır.
Anayasa Mahkemesi başvurumuza ilişkin kararında, DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’nın başvurusu üzerine Şubat 2024’te vermiş olduğu aynı konudaki kararına atıfta bulunmuştur. Söz konusu kararda, yeni ihlallerin önlenmesi için mevcut sistemin yeniden ele alınması gerektiği ve bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin korunması çerçevesinde tespit edilen yapısal sorunun çözümü için kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bildirilmesine karar verilmişti.
Anayasa Mahkemesi, istikrarlı bir şekilde verdiği kararlar ile sendikaların yetki tespit süreçlerine ilişkin sendika hakkının ihlal edilmesine neden olan yapısal sorunların varlığına işaret etmekte, bu konuda önlemlerin alınması ve gerekli yasal değişikliklerin yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Uzun yıllardır işçi sendikalarının sıklıkla gündeme getirdiği ve bir türlü çözüme kavuşturulmayan sorun gelinen noktada Anayasa Mahkemesince de ortaya konulmuş olup, 6356 sayılı Kanun’un 43. maddesi 5. fıkrasında yer alan “İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurur” hükmünün “İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurmaz” olarak değiştirilmesi ile çözülebilecek bir sorunda daha fazla ısrarcı olunmaması gerekmektedir.
Yetki tespitine itiraz davaları yönünden kanunda yer alan ‘maddi hata ve süreye ilişkin itirazların 6 iş günlük süre içerisinde kesin olarak karara bağlanacağı, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay’ın bir ay içerisinde karar vereceği’ gibi düzenlemelerin uygulamada yakınından dahi geçilemediği aşikârdır.
Sendika davalarına bakmakla yetkili ihtisas mahkemesi kurulması gibi uygulamalar dava süreçlerinin kısaltılması yönünden ihtiyacı karşılayamamaktadır. Yetkisiz mahkemede dava açılması, yargılama süreçlerindeki zorunlu aşama ve prosedürler, hâkim değişiklikleri, uzmanlaşma sorununun çözülememesi, istinaf ve temyiz olmak üzere iki aşamalı kanun yolu olması gibi nedenlerle yılları aşan yetki davaları ile karşılaşılmaya devam edilmektedir. Yetki ihtilafları her halükârda işçilerin sendika ve toplu iş sözleşmesi hakkına erişiminde en büyük engel olmaya devam etmektedir.
Yapılması gereken, Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alınarak sendikaların yetki tespit süreçlerine ilişkin sistemin değiştirilmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin acil olarak yapılmasıdır.
Örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden biri olan yetki itirazları sendikalaşma hakkını kullanılamaz hale getirmektedir. Sendikalaşma hakkı ve toplu sözleşmeli çalışma hakkı güvence altına alınmalıdır. İşçilerin birçok zorlukla mücadele ederek kazandığı toplu sözleşme hakkı yıllar süren mahkemeler aracılığıyla ellerinden alınmamalıdır.
İşçilerin özgürce sendikalarını seçebildikleri, toplu sözleşme hakkına erişebildikleri ve sendikalaşmanın önündeki tüm engellerin kaldırıldığı bir sendikal düzen için mücadelemize devam edeceğiz.
BİRLEŞİK METAL-İŞ SENDİKASI
GENEL YÖNETİM KURULU
Karara erişmek için tıklayın:
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/35528