YanMenu

16
Nis

İhtiyacımız Olan Yasaların Değiştirilmesi Değil, Etkin Bir Şekilde Uygulanması

 İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğimizi bir kez daha yineliyor, kanunların değiştirilmesini değil uygulanmasını talep ediyoruz.

İhtiyacımız Olan Yasaların Değiştirilmesi Değil, Etkin Bir Şekilde Uygulanması

İSTANBUL SÖZLEŞMESI’NİN HAYATA GEÇİRİLMESİDİR

Türk Ceza Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik öngören ve kadına yönelik şiddeti önleyeceği iddia edilen torba yasa teklifi Adalet Komisyonu’na sunuldu. Bir yıl önce hukuksuz bir biçimde Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen AKP, şimdi de ceza kanunlarında yapılacak kimi değişikliklerle kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti önleyeceğini iddia ediyor.

Sözleşmeden çekilme kararını, mevcut kanunların yeterli olduğu, bazı reform ve değişikliklerle şiddetin önüne geçilebileceği, İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyacın olmadığı gibi bahanelerle meşrulaştırmaya çalışan iktidar, İstanbul Sözleşmesi’nin fersah fersah gerisinde olan düzenlemelerle adeta göz boyamaya çalışıyor. Yapılmak istenen değişiklikler özetle;

  • TCK’da yer alan “takdiri indirim” sebeplerinin yer aldığı maddede yapılacak değişikliklerle kamuoyunda “kravat indirimi” olarak bilinen indirimlerin önüne geçilmek istendiği söyleniyor. Değişiklikle takdir indirimi sebepleri daraltılarak yalnızca “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri’ nedenleriyle indirim uygulanabilmesi öngörülüyor, indirim sebeplerinin gerekçeli olarak kararda yer alması gerektiğine ilişkin ekleme yapılıyor ve ‘pişmanlığı’ gösteren davranışların indirim uygulanırken dikkate alınması gerektiği düzenleniyor.

Görüldüğü üzere öngörülen değişiklikler şekilsel değişiklikler olmanın ötesine geçmemektedir. Maddenin mevcut halinde de keyfi ve gerekçesiz indirim yapılması hukuka aykırı nitelik taşırken, yargıda hâkim olan zihniyet nedeniyle kadına şiddet faillerine keyfi sebeplerle adeta ödül niteliğinde indirimler uygulanmaktadır. Kamuoyunda da tepkilere neden olan bu sorun madde metninde yapılacak şekilsel değişikliklerle çözülebilecek nitelikte olmaktan uzaktır.

Ayrıca teklifte kadın cinayetlerinde sık sık sığınılan ‘haksız tahrik’ indirimlerine değinilmemiştir. Bu haliyle yapılacak değişiklik cezaları caydırıcı hale getirmek bir yana keyfi indirimlerin uygulanmasını da engelleyemeyecektir.

  • Bir diğer değişiklik ise kadına karşı işlenen bazı suçlarda cezaların artırılması yoluna gidilmesidir. Kasten öldürme suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezanın müebbet hapis cezasından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çıkarılması, kasten yaralama suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezanın alt sınırının 4 aydan 6 aya çıkarılması, tehdit suçunun kadına karşı işlenmesi halinde alt sınırının 6 aydan 9 aya çıkarılması, işkence suçunun kadına karşı işlenmesi halinde alt sınırının 3 yıldan 5 yıla çıkarılması, eziyet suçunun kadına karşı işlenmesi halinde alt sınırının 2 yıldan 2 yıl 6 aya çıkarılması öngörülmektedir.

Öncelikle söz konusu değişiklikler üzerinde kapsamlı bir çalışma yapılması bir yana toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve güç ilişkilerinin kadına yönelik erkek şiddetinin temelinde olduğu görülmek istenmemektedir.

Söz konusu suçlarda ceza miktarlarında gidilen ‘kısmi’ ağırlaştırmalarla kadın cinayetleri ve şiddetin önlenemeyeceği gibi, mevcut infaz yasasıyla cezaların çok az bir miktarının infaz edildiği gözönünde bulundurulduğunda yasada yapılan değişikliklerin göstermelik olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin kasten yaralama kapsamında değerlendirilen fiziksel şiddette cezanın alt sınırının 2 ay artırılmasının şiddeti önleme konusunda nasıl bir etkisi olacağı merak konusudur.

  • Başka bir değişiklik ise TCK’da ‘ısrarlı takip’ suçuna yer verilecek olmasıdır. Teklife göre, ısrarlı takip suçunun temel halinde altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir.

Suçun çocuğa ya da ayrılık kararı verilen veya boşandığı eşe karşı işlenmesi, mağdurun okulunu, işyerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işini bırakmasına neden olması, hakkında uzaklaştırma ya da konuta, okula veya iş yerine yaklaşmama tedbirine karar verilen fail tarafından işlenmesi hallerinde ise bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmektedir. Halbuki, 2005 yılından bu yana TCK md.96’da düzenlenen eziyet suçunun uygulanmasının önünde bir engel yoktur.

Görüldüğü üzere ısrarlı takip gibi kadınların hayatı üzerinde ciddi tehdit oluşturan bir suçta öngörülen cezalar sembolik denebilecek düzeyi geçmemektedir. Öyle ki ısrarlı takip nedeniyle kadın evini değiştirmek, işini, okulunu bırakmak zorunda kalsa, hatta suç çocuğa karşı işlense dahi verilen ceza en fazla 3 yıl olmaktadır ve bu haliyle söz konusu suçu işleyen cezaevine dahi girmeyecektir.

  • Bir diğer konu ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılması öngörülen değişiklikle kadına karşı işlenen ‘kasten yaralama’ suçunun tutuklama nedeni sayılması yani katalog suçlar kapsamına alınmasıdır.

Halihazırda mevcut kanunda yer alan şartları taşırken dahi kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda uygulanmayan tedbirlerin ‘katalog suç’ gibi hukuken tartışmalı ve insan hakları ihlallerine sıklıkla yol açan bir düzenlemeye ekleme yapılarak kadınların yaşadığı sorunların çözüme kavuşturulamayacağı da bilinmelidir.

Özetle, kadınların mevcut ceza kanunlarının uygulanması taleplerini duymazdan gelirken kanunlarda kadınlar lehine iyileştirmeler yaptığını iddia eden, kadına yönelik şiddet vakaları her geçen gün artarken şiddetin önlenmesine ve cezalandırılmasına ilişkin kapsamlı ve etkin çözümler getiren İstanbul Sözleşmesi’nden kadınların tüm itirazlarına rağmen hukuksuz bir şekilde çekilen, 6284 sayılı yasanın etkin olarak uygulanması için mücadele veren kadınlara rağmen yürürlükteki kanunu bile uygulamaktan imtina eden iktidarın samimiyetine inanmıyoruz.

Üstelik kadınlarla ilgili düzenleme yapacağını söyleyip bu alanda senelerdir çalışma yürüten kadın kuruluşlarının, sendikaların görüşlerini dahi alma zahmetine girmeyenlerin herhangi bir sorunu çözmeye dair en ufak iradelerinin olmadığını, tersine nafaka hakkına, kadınların Medeni Kanun’da tanımlanan haklarına göz dikerek kadın haklarının geriletilmesi için ellerinden geleni yaptıklarını biliyoruz.

Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğimizi bir kez daha yineliyor, kanunların değiştirilmesini değil uygulanmasını talep ediyoruz.

Birleşik Metal-İş
Genel Yönetim Kurulu